Cinsel Suçlarla İlgili Yargıtay Kararları İrdelemeleri
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 1997/2857
K. 1997/3371
T. 9.10.1997
• ZORLA KAÇIRMA ( Sanığın Reşit Olan Mağdureyi Zorla Kaçırdıktan Sonra Onun Rızasıyla Cinsel İlişkiye Girmesinin Suç Olmaması )
• REŞİT OLAN MAĞDURE İLE RIZAEN CİNSEL İLİŞKİDE BULUNMA ( Eyelmin Suç Oluşturmaması )
765/m.416,423
ÖZET : Sanığın, yaşı düzeltilmek suretiyle reşit kılınan mağdureyi zorla kaçırdıktan üç gün sonra ve zorun devamının sözkonusu olmadığı sırada, onunla rızasını sağlayarak cinsel ilişkide bulunduğu anlaşıldığından, bu haliyle eylem suç oluşturmadığı halde eylemin zorla işlendiğinden bahisle mahkumiyet kararı verilmesi hatalıdır.
DAVA : 1977 tashih doğumlu C. K.’yı zorla kaçırıp alıkoymaktan, adı geçenin mayubiyetini müstelzim ve müteselsil şekilde zorla ırzına geçmekten sanık F. A.’nın yapılan yargılaması sonunda; TCK.nun 429/1, 416/1, 418/2, 80, 59/2, 71. maddeleri gereğince 11 yıl 14 ay 20 gün ağır hapis cezasıyla mahkumiyetine, hakkında 31, 33. maddelerin tatbikine dair ( İZMİR ) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15.5.1996 gün ve 1995/293 Esas, 1996/128 Karar sayılı hükmün süresi içinde duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle 24.9.1997 Çarşamba saat 14.00 duruşma günü tayin olunarak sanık vekiline davetiye gönderilmişti. Belli günde hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay C. Savcılarından O. B. hazır olduğu halde oturum açıldı. Yapılan tebligat üzerine tutuklu bulunan sanığın vekilinin gelmediği ve ayrıca bir talepte de bulunmadığı anlaşılmakla Yargıtay C. Savcısının uygun görülen talep ve mütalaası dairesinde ( DURUŞMASIZ ) inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra vaktin darlığına binaen dosyanın incelenmesi başka bir güne bırakılmıştı. Bugün dava evrakı incelenerek aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
KARAR : Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün sanığın zorla kaçırma suçundan 2 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile mahkumiyetine ilişkin bölümünün ( ONANMASINA ),Vekilin sanık hakkında zorla ırza geçme suçundan verilen hükme yönelik temyizine gelince; Sanığın; yaşı düzeltilmek suretiyle reşit kılınan mağdureyi zorla kaçırdıktan 3 gün sonra ve zorun devamının söz konusu olmadığı sırada beni istiyormusun diye sorup, istiyorum demesi üzerine onunla rızasını sağlayarak kızlığını da bozacak şekilde birçok kereler cinsel ilişkide bulunduğu, bu durumun 5.6.1995 tarihine kadar devam ettiği, mağdurenin hazırlıktaki anlatımları, sanığın ikrarı ve dosya içeriğiyle anlaşıldığı ve bu haliyle eylemi suç oluşturmadığı halde mağdurenin tevsi niteliğinde olan duruşmadaki anlatımına dayanılarak zorla işlendiğinden bahisle hakkında bu suçtan da yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden zorla ırza geçmek suçundan verilen hükmün CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 9.10.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
*Mağdurenin yaşı düzeltilmek suretiyle reşit kılınmıştır.
*Zorla kaçırma söz konusu fakat kaçırdıktan 3 gün sonra mağdurenin rızası hilafında cinsel ilişki gerçekleşmiş. Daha sonrada rıza hilafında birçok kez cinsel ilişkide bulunulmuş.
*Sanık mağdureyi zorla kaçırdığını ikrar etmiş.
*Evlenme vaadi olup olmadığı belli değil.
*Kızlık zarı bozulmuştur.
*Mağdurenin tevsi niteliğinde olan duruşmadaki anlatımına dayanılarak suçun zorla işlendiği bahsi kabul edilmiş, hüküm ona göre verilmiştir.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 1990/3380
K. 1990/5426
T. 29.11.1990
• IRZA GEÇMEK ( Sanığın Üç Yıl Süreyle Öz Kızının Irzına Geçmesi-Fiilin Üç Yıl Sonra Açığa Vurulmasının Maddi Cebir Bulunmadığını Göstereceği )
• KENDİ ÖZ KIZININ IRZINA GEÇMEK ( Üç Yıl Boyunca Gizli Tutulan Fiilin Maddi Cebir Bulunduğu İddiasını Zayıflatacağı )
• MAĞDURENİN TEHDİT VE MADDİ CEBİR ETKİSİNDE OLDUĞU İDDİASI ( Babanın Kendi Kızının Irzına Geçmesi-Fiilin Üç Yıl Boyunca Devam Etmiş Olması )
765/m.414, 417
ÖZET : Mağdure, babası olan sanığın ırzına geçmesi olayını gizleyerek üç yıl sonra açıkladığına göre, bu süre zarfında devamlı tehdit altında kaldığını kabul etmek mümkün olmadığından sanık hakkında TCK.nun 414/1. maddesi uygulanmalıdır.
DAVA : 6.7.1973 doğumlu öz kızı Ayla’nın müteselsil şekilde ırzına geçmekten ve ruhsatsız bıçak bulundurmaktan sanık Mustafa’nın yapılan yargılaması sonunda, TCK.nun 414/2, 80, 417, 59, 74, 75; 6136 sayılı Kanunun 15. maddeleri gereğince 14 sene 7 ay ağır hapis, 5 ay hapis, 16.666 lira ağır para cezasıyla mahkumiyetine; bıçağın zoralımına dair, ( Konya Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 11.5.1990 gün ve 1990/9 esas, 1990/ 68 karar sayılı hükmün süresi içinde duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C. Başsavcılığı’ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle; dava evrakı incelenip gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:
KARAR : Sanığın cinsel iktidarı haiz olduğunu belirleyen 25.1.1990 tarihli heyet raporu içeriğine, ırza geçme eyleminin suç tarihinden üç yıl önce başlamış olduğunun iddia ve kabul edilmesine göre tebliğnamedeki soruşturmanın genişletilmesine ilişkin bozma isteyen düşünceye iştirak olunmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillerle, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanık vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine. Ancak:
13-14 yaşlarında olduğu sırada, 1986 yılı içerisinde babasının ırzına geçtiği yolundaki mağdurenin ifadesi, sanığın emniyette verdiği beyanı ve dosya kapsamı ile doğrulanmakta ise de, olayı gizleyip üç sene sonra açıklaması ve bu süre zarfında devamlı tehdit altında kaldığını kabul etmek mümkün olmaması nazara alınarak ırza geçme eyleminin maddi cebire dayalı olduğu yolundaki iddiayı kabule yeterli kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı ve sanığın TCK.nun 414/1. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, temyiz itirazları ile sanık vekilinin duruşmalı inceleme sırasındaki savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 29.11.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
*Suç teşkil eden ilk eylemin yapıldı sırada mağdure 13-14 yaşları arasındaymış.
* Fail mağdurenin öz babasıdır.
*Mağdurenin babası olan sanığın ırzına geçmesi olayını gizleyerek 3 yıl sonra açıklamıştır.
*Bu süre zarfında mağdurenin tehtit altında kaldığına dair hiçbir kanıt yoktur.
*Sanık üzerinde ruhsatsız bıçak bulunmuştur.
Mağdure suç başladığı tarihte 13-14 yaşında olduğu için, YTCK 103. madde uyarınca cezalandırılır. 103. maddedeki suç, çocukların cinsel istismarını koruma altına almasından ötürü, küçüklerin daha fazla korumaya ihtiyaçları olması gerekçesiyle resen kovuşturulan suçlardandır.Çocuğun rızası önem taşımaz. Burada cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedenle suçun işlenmesine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Sanığın üzerinden çıkan ruhsatsız bıçak bu yönde bir sonuca varmak için yeterli değildir. Ayrıca 3 yıl gizlenmiş bir fiilde maddi cebir bulunması iddiası oldukça zayıftır. Kabule yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır.Bu sebeple sanık 103. maddenin 1 fıkrasınca cezalandırılmalı ve bu ceza mağdurenin babası olması sebebiyle yarı oranında arttırılmalıdır. (103/3) Fail cinsel istismar suçunu , 3 yıl boyunca değişik zamanlarda öz kızına karşı işlemiştir. Burada YTCK madde 43 deki zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Çünkü madde 43/3 cinsel istismar suçlarında bu madde hükmünün uygulanmamasını düzenlemiştir. Dolayısıyla, tek bir cezaya hükmedilmez, 3 yıl boyunca işlenen suçlardan dolayı ayrı ayrı hüküm verilir.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2001/585
K. 2001/5925
T. 17.10.2001
• ZORLA LİVATA YOLUYLA IRZA GEÇMEK ( Müdahil Mağdurun Anlatımlarının Raporla Doğrulanması )
• LİVATA YOLUYLA IRZA GEÇMEK ( Müdahil Mağdurun Anlatımlarının Raporla Doğrulanması )
• TASADDİ ( Müdahil Mağdurun Anlatımlarının Raporla Doğrulanması Nedeniyle Suçun Tasaddi Değil Oluştuğunun Kabulü )
765/m.416/i,417
ÖZET : Müdahil anlatımında sanığın “cinsel organını tükrükledikten sonra livatada bulunduğunu” belirtmiş ve müdahilin yaşı gereği duhulün gerçekleşip gerçekleşmediği ayırdedecek durumda bulunmaması da dikkate alındığında sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Zorla ırza geçmekten sanıklar Turgay ve Hüseyin’in yapılan yargılanmaları sonunda; eylemleri ırz ve namusa tasaddi niteliğinde görüldüğünden TCK. nun 416/2, 417, 59. maddeleri gereğince 3 er yıl 9 şar ay hapis cezasıyla mahkumiyetlerine, suç aletlerinin müsaderesine dair ( Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 24.2.2000 gün ve 1999/27 Esas, 2000/4 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi müdahil ve sanıklar vekilleri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre müdahil vekili ve sanıklar vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak;
Müdahil mağdur Fatih aşamalarda ki samimi, istikrarla anlatımlarında iki sanığın da kendisine cebir-şiddet uygulayarak, önce sanık Turgay’ın sonra da sanık Hüseyin’in livata yolu ile ırza geçmeye çalıştıklarını, ancak direnerek kendisini sıkması sonucunda sanık Turgay’ın eylemini tamamlayamadığını, sanık Hüseyin’in ise eylemini tamamladığını, duhulün gerçekleştiğini ifade etmiş olmasına; müdahil hakkında olayın akabinde düzenlenen her iki raporda fiili livatanın maddi bulgusuna rastlanmadığının belirtilmesi üzerine Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalından 8.12.1999 günlü rapor alınmış ve bu raporda “livatanın maddi bulgularına rastlanmadığı ancak erişkin kişilerde tehdit ya da hile ya da ihtiyari olarak mukavemetin olmadığı durumlarda veya kaygan madde kullanıldığında maddi bulguya rastlanmayabileceği” açıklanmış ayrıca müdahil, C. Savcısında ek olarak alınan 27.10.1999 günlü anlatımında sanık Hüseyin’in “cinsel organını tükrükledikten sonra livatada bulunduğunu” belirtmiş ve müdahilin yaşı gereği duhulün gerçekleşip gerçekleşmediği ayırdedecek durumda bulunması da dikkate alındığında sanıkların TCK.nun 416/1, 417. maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle tasaddi suçundan hükmüne varılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, müdahil ile sanıklar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı CMUK.nun 321, maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 17.10.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
- Mağdur 15 yaşını bitirmiş fakat 18 yaşını doldurmamıştır.
- 2 Tane fail bulunmaktadır. Cebir-şiddet uygulayarak failin livata yoluyla ırzına geçmişlerdir.
- Mağdurun anlatına göre, sanıklardan birisin eylemi teşebbüs aşamasında kalmış, diğer sanık ise cinsel organını tükürükleyerek cinsel birleşmeyi tamamlamıştır.
- Ali tıp raporunda livata eyleminin maddi bulgusuna rastlanamamıştır.
- Mağdurun yaşının küçük olması sebebiyle duhulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ayrımına varamayabilir.
Adli tıp raporunda fiili livatanın maddi bulgusuna rastlanılmamıştır fakat bazı durumlarda erişkin kişilerde tehdit ya da hile ya da ihtiyari olarak mukavemetin olmadığı durumlarda veya kaygan madde kullanıldığında maddi bulguya rastlanamaması durumu söz konusudur. Mağdur 15 yaşını bitirdiği için, reşit olmasa da cinsel açıdan erişkin olarak kabul edilmelidir. Ayrıca mağdur eylemin tükürük ile gerçekleştiğini savunmaktadır. Mağdur sanıklardan birinin eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığını söylese de, yaşının küçük olmasından ötürü, cinsel ilişkinin gerçekleşip gerçekleşmediğini algılamasının zor olduğu kabul edilerek her iki sanık hakkında da 103. maddenin 2. fıkrasındaki suça hükmedilmelidir. Sanık 15 yaşını bitirmiş olmasına rağmen, eylem rıza dışı gerçekleştiği için 104. madde uygulanamaz.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2002/1885
K. 2002/4620
T. 25.3.2002
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Sanığın Yeni Evlendiği Ancak Babaevinde Kalmakta Olan Resmi Nikahlı Karısını Öbür Sanıklarla Birlikte Zorla Kaçırıp Cinsel İlişkide Bulunması )
• SANIĞIN EŞİNİ ZORLA KAÇIRMASI VE ZORLA CİNSEL İLİŞKİDE BULUNMASI ( Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunun Oluşması )
765/m.478/1
ÖZET : Sanığın yeni evlendiği ancak babaevinde kalmakta olan resmi nikahlı karısını öbür sanıklarla birlikte zorla kaçırdığı ve bir hafta süreyle zorla cinsel ilişkide bulunduğu, sanığın mahkemede doğruladığı hazırlık anlatımı ve kaçırma olayını görüp anında karakola haber veren tarafsız görgü tanığının anlatımından anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerin kül halinde aile bireylerine kötü davranma suçunun oluşturması nedeniyle öbür sanıklarında cezalandırılmaları gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararları verilmesi hatalıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak, sanık İdris’in yeni evlendiği ancak babaevinde kalmakta olan resmi nikahlı karısını öbür sanıklarla birlikte zorla kaçırdığı ve bir hafta süreyle zorla cinsel ilişkide bulunduğu, İdris’in mahkemede doğruladığı hazırlık anlatımı ve kaçırma olayını görüp anında karakola haber veren tarafsız görgü tanığı Kemal’in anlatımından anlaşılması karşısında; sanıkların eylemlerin kül halinde aile bireylerine kötü davranma suçunun oluşturması nedeniyle TCY.nın 478/1.maddesi uyarınca öbür sanıklarında cezalandırılmaları gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararları verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Cihan vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
- Sanığın yeni evlendiği ancak henüz aynı evde oturmadığı resmi nikahlı eşini diğer sanıklarla birlikte zorla kaçırması ve bir hafta süreyle zorla cinsel ilişkide bulunması.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1986/5-443
K. 1986/653
T. 29.12.1986
• KIZLIK BOZMA SUÇU ( Reşit Olmayan Mağdurenin Rızasıyla )
• REŞİT OLMAYAN KIZIN RIZASIYLA KIZLIĞINI BOZMA ( Sanığın Kızın Babasının Yanında Çobanlık Yapmasının Ceza Artırımına Neden Olmaması )
• KÜÇÜK ÜZERİNDE NÜFUZ VE HAKİMİYET KULLANARAK IRZA GEÇME ( Sanığın Ev Hizmetkarı Sayılmaması Nedeniyle Cezasının Artırılmamasının Gerekmesi )
• CEZANIN ARTIRILMASI ( Sanığın Ev Hizmetkarı Sayılmaması Nedeniyle Cezasının Artırılmamasının Gerekmesi )
765/m.417
ÖZET : Küçük üzerinde nüfuz ve hakimiyetinin varlığı kabul edilen “ev hizmetkarı” sayılmayan ve mağdurenin babasının yanında sadece çobanlık yapan sanığın, aynı evde birlikte ikamet etmesi veya mağdurenin kendisine teslimi sözkonusu olmamasına göre, unsurlarının oluşmadığı gözetilmeyerek hakkında TCK.nun 417. Maddesinin uygulanması suretiyle cezasının artırılması isabetsizdir.
DAVA : Reşit olmayan mağdure Refiye’nin rızasıyla kızlığını bozmak ve birden çok cinsel ilişkide bulunmaktan sanık Ramazan’ın hükümlülüğüne dair, ( Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 4.4.1984 gün ve 151- 48 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 6.2.1986 gün ve 179-17 sayılı son hükmün Yargıtay’ca incelenmesi, sanık vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş olduğundan, dosya C.Başsavcılığı’nın hükmün bozulmasına istemini bildiren 3.10.1986 gün ve 5/2520 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Reşit olmayan mağdure Refiye’nin rızasıyla kızlığını bozmak ve birden çok cinsel ilişkide bulunmak suçundan sanık Ramazan’ın, TCK.nun 416/3, 418/2, 80, 417, 59. maddeleri gereğince sonuç olarak 12 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmü, Özel Daire:
( Sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Küçük üzerinde nüfuz ve hakimiyetinin varlığı kabul edilen “ev hizmetkarı” sayılmayan ve mağdurenin babasının yanında sadece çobanlık yapan sanığın, aynı evde birlikte ikamet etmesi veya mağdurenin kendisine teslimi sözkonusu olmamasına göre, unsurlarının oluşmadığı gözetilmeyerek hakkında TCK.nun 417. maddesinin uygulanması suretiyle cezasının artırılması ) isabetsizliğinden bozmuş;
Yerel Mahkeme ise: ( Köy yaşamının özellikleri ve görenekleri dikkate alındığında, hayvancılıkla geçinen kişilerin ağılları evlerine yakın olduğu gibi, koyunların günde üç öğün sağılması dolayısıyla,hayvanların barındığı ağıllar, hayvan sahiplerinin sık sık gelip gittiği, hatta zaman zaman yatılan yerlendendir.
Evin küçük kızının, ağılda bulunan sanık çobanın yanına sık sık gelip gitmesinden ve uzun süre birarada kalmalarının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sanığın mağdurenin ırzına geçtiği anlaşıldığından, sanığa verilen ceza TCK.nun 417. maddesiyle artırılmıştır ) gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre:
Müdahil Hüsamettin’in yanında çoban olarak çalışan ve köyden uzakta, ıssız bir yerde, “kışla” tabir edilen ağılda kalan sanığın, kendisine yemek getiren ve suç tarihinde 18 yaşı içinde bulunan müdahilin kızı Refiye’nin, rızasıyla ırzına geçip kızlığını bozduğu, daha sonra aynı yerde cinsel ilişkide bulunmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yasa koyucu, TCK.nun 417. maddesinin uygulanabilmesi için, suçun “usulden biri, veli, vasi, mürebbi, muallim, hizmetkar” gibi sıfatları taşıyanlarca veya “terbiye ve nezaret veya muhafazaları altına bırakılan veya buna duçar olanların üzerlerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler” tarafından işlenmiş bulunmasını şart kılmıştır.
“Hizmetkarlar”ın 417. madde kapsamına alınış nedeni, aynı yerde birlikte ikamet etmekten dolayı mağdurlarla devamlı ilişki içinde olmalarının yarattığı güven ve yakınlık hislerinden yararlanarak ırza geçmek veya ırza tasaddi gibi eylemleri, sanıkların daha kolaylıkla işlemek imkanını bulmuş olmalırıdır.
Olayımızda, mağdurenin köyden uzak bir mahalde müdahile ait hayvanların çobanlığını yapan sanığa teslim edilmesi, siyanetine bırakılması veya mağdureyle sanığın aynı evde birlikte ikamet etmeleri gibi mağdure üzerinde sanığın hüküm veya nüfuzunun varlığını gösteren bir durum sözkonusu olmadığı halde, hükmolunan cezanın TCK.nun 417. maddesinin uygulanması suretiyle arttırılması yasaya aykırı olduğundan, sanık vekilinin temyiz itirazının bu nedenle kabulü ile, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki isteme uygun şekilde Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 29.12.1986 gününde ve oybirliğiyle karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
· Mağdure suç tarihinde 18 yaşını doldurmamış, 18 yaşı içindedir.
· Sanık, mağdurenin babasını yanında çalışan çobandır.
· Sanık mağdure ile aynı evde ikamet etmemektedir. Sanığın iş yeri köyden uzak bir mahallede bulunmaktadır fakat mağdure her gün sanığa yemek götürmektedir.
· Sanık mağdurenin rızasıyla kızlığını bozmak ve birden çok cinsel ilişkide bulunmaktan hüküm giymiştir.
Yeni Ceza Yasasına göre, 15 yaşını bitirmiş ama 18 yaşını bitirmemiş kişiyle rıza ile cinsel ilişkiye giren kişi sadece şikayet üzerine cezalandırılır. ( madde 104) Fakat eğer fail mağdureden 5 yaş büyük ise, şikayet koşulu aranmadan cezası iki kat arttırılır. Burada şikayette bulunması gereken, öncelikle mağduredir. Çünkü 15 yaşını bitirmiş bireyler kanun gereği şikayet haklarını tek başlarına kullanabilirler. Veli veya vasinin şikayet hakkını mağdure adına kullanması durumunda, mağdurenin aksine ifadesi ortaya çıktığı zaman velinin yada vasinin şikayetinin geçerliliği kalmamaktadır. Görüldüğü üzere Yeni Yasada reşit olmayana rızayla cinsel ilişkiye girme durumunda, Eski Yasada olduğu gibi, hizmet ilişkisini kötüye kullanılmasının ağırlaştırıcı neden olması hükmü bulunmamaktadır çünkü bu Suç şikayete bağlı bir suç mağdurenin yaşı gereği şikayete bağlı bir suç olarak düzenlenmiştir. Söyle ki, eğer tıbbi bir raporla mağdurenin 15 yaşını bitirmiş fakat fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olduğu tespit edilirse, bu durumda YTCK madde 103 uygulanacaktır ve bu maddenin ağırlaştırıcı nedeni olan hizmet ilişkisinin verdiği nüfusu kötüye kullanma durumu ortaya çıkacaktır. Olayda, mağdurenin her gün sanığa yemek götürmek için sanığın çalıştığı yere gitmesi, mağdurenin ailesinin sanığa olan güveninin kötüye kullanılmasını doğuracağı için bu ağırlaştırıcı neden uygulanmalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1988/287
K. 1988/6587
T. 26.12.1988
• SARKINTILIK ( Sanığın Muska Yazma Bahanesiyle Kadının Cinsel Organlarına Dokunarak Şehevi Hislerini Tatmin Etmesi )
• CİNSEL İLİŞKİ OLMAKSIZIN ŞEHEVİ HİSLERİN TATMİNİ ( Tasaddinin Varlığının Kabulü )
• TASADDİ ( Cinsel İlişkide Bulunmaksızın Şehevi Hislerin Tatmini Yönündeki Eylemler )
765/m.416,421
ÖZET : Sarkıntılık hududunu aşarak, cinsel ilişkide bulunmaksızın şehevi hislerin tatmini yönündeki eylemler tasaddi suçunu oluşturur.
DAVA : Dosya içeriğine göre; Müşteki Raşit Altınsoy, parkta tanıştığı ve uzun süredir hasta olan eşi mağdure Seviye Altınsoy’a muska yazıp iyileştireceğini vaat eden sanığı evine götürmüştür.
“Git bana karabiber, nohut, yumurta al” diyerek müştekiyi evinden uzaklaştıran sanık, cebinden bir ayna çıkarak, mağdureye “göğsünü aç bakacağım” demiş, bir eliyle mağdurenin göğsünü tutarak diğer eliyle muska yazmış, daha sonra “ben sana dil salacağım” deyip mağdurenin korkmasından ve şaşkınlığından yararlanarak, edep yerlerini diliyle yalamış ve kadınlık organına yazdığı muskayı koymuştur.
Mağdure, eve dönen ve kendisini perişan halde gören kocasına, olayı olduğu gibi anlatarak “o adamı getirmez olaydın, 50 yaşından sonra bana neler yaptı” demiştir.
KARAR : Açıklanan şu hale göre, sanığın suç konusu eylemlerin mağdurenin rızasıyla yaptığını kabule olanak bulunmamakla birlikte, Yerel Mahkemenin bu eylemi sarkıntılık olarak nitelendirmesi dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Şöyle ki:
Sarkıntılık, belirli bir kimseye karşı işlenen ve o kişinin edep ve iffetine dokunan ani ve hareketler yönünden kesiklik gösteren edepsizce davranışlardır. C.G.K.’nun 6.11.1979 gün ve 432/459 sayılı kararı – ırza tasaddi ise, cinsi münasebete kadar varmayan ve aynı zamanda sarkıntılık suçu olarak nitelendirilmeyecek bir biçimde, failin cinsi arzusunu tahrik ve tatmine yönelik hareketlerdir. ( Prof. Dr. Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. bası S. 435, Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Genel Adap ve Aile düzenine karşı cürümler, 4. Bası, S. 87. )
SONUÇ : Olayımızda da, sanığın sarkıntılık hududunu aşarak cinsel ilişkide bulunmaksızın şehevi hislerin tatmimi yönündeki eylemleri kül halinde tasaddi suçunu oluşturduğundan direnme hükmünün değişik bu gerekçe ile bozulmasına karar verilmelidir. ( Oybirliği ile ).
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
*Sanık muska yazma bahanesi ile ilk olarak kadının göğüslerine dokunmuş sonra cinsel organını yalamıştır.
* Eylem cinsel ilişki aşamasına varmamıştır fakat şehevi hislerin tatmini söz konusudur.
*Mağdurenin korku ve şaşkınlığından yararlanarak eylemlerin gerçekleşmesi mağdurenin rızasının varlığını göstermez.
Yeni Yasa sarkıntılık ve tassaddi ayrımı kavramını ortadan kaldırarak, bunları içeren ‘cinsel taciz’ hükmünü getirmiştir. Fakat burada cinsel organa temas söz konusu olduğu için, eylem cinsel taciz sınırlarını aşmış bulunmaktadır. Bu sebeple, eylemler cinsel ilişki aşamasına varsa da , dille organa temas söz konusu olduğu için, mağdurenin yaşı göz önünde bulundurularak uygulanması gereken madde 102. madde olmalıdır 102. maddede ki suçun basit hali oluşmuştur. Mağdurenin vücut bütünlüğü üzerinde cinsel arzuları tatmin amacıyla gerçekleştirilen eylemler söz konusudur ve bu davranışlar cinsel ilişki düzeyine varmamıştır. Bu suçun ergin bir kişiye karşı işlenmesinden ötürü suçun basit şeklinin kovuşturulması şikayet koşuluna bağlıdır. Söz konusu şikayet mağdure tarafından yapılmalıdır. Olayda, mağdurenin şikayeti söz konusu olursa, sanık madde 102/1 den iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hüküm giyecektir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1989/5-194
K. 1989/244
T. 19.6.1989
• ONBEŞ YAŞINI GEÇEN ÇIRAĞINA CİNSEL TASADDİDE BULUNAN SANIK ( Fiili Livataya Tam Teşebbüs Suçu )
• LİVATAYA TAM TEŞEBBÜS İDDİASI ( Onbeş Yaşını Geçen Çırağına Cinsel Tasaddide Bulunan Sanık )
• ÇIRAĞINA CİNSEL TASADDİDE BULUNAN SANIK ( Fiili Livataya Tam Teşebbüs İddiası )
765/m.416/2
ÖZET : Mağdur rızası ile sanıkla aynı yatakta yatmış, cinsel organını anüsüne sürtmesine direnmemiş ve ses çıkarmamıştır. Olayda manevi cebir de bulunmadığından TCK.nun 416/2. Maddesine uyan suç oluşmaz.
DAVA : Onbeş yaşını bitiren mağdura karşı fiili livataya tam kalkışma suçundan sanık Ali Osman’ın eyleminin tasaddi kabul edilerek TCY.nın 416/2, 417, 59/2. maddesi uyarınca üç yıl dokuz ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin ( Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi )nce 28.12.1988 gün ve 144/159 sayı ile verilen hükmün katılan ve sanık vekilleri tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Beşinci Ceza Dairesi, 15.7.1989 gün ve 961/13333 sayı ile;
( Sanığın ırz ve namusa tasaddi teşkil eden eylemini zorla işlediğini kabule yeterli kanıt bulunmadığı ve mağdurun suç tarihinde onbeş yaşını bitirdiği gözetilmeden yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesi ) isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel mahkeme ise, 25.4.1989 gün ve 42/38 sayı ile karar yerinde yazılı gerekçe ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükümde sanık vekili tarafından süresinde temyizi üzerine dosya, C. Başsavcılığı’nın “Onama” isteyen 7.6.1989 gün ve 3187 sayılı tebliğnamesiyle, Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nda okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : İncelenen dosyaya göre;
Sanığın tamirhanesinde çırak olarak çalışmakta bulunan mağduru, ailesinden izin alarak, dayısının oğlu ve çırağı olan Mehmet’in köyüne düğüne götürdüğü, o gece Mehmet’in köydeki evinde kaldıkları, olay günü öğle saatlerinde sanık, mağdur ve tanık Mehmet’in oto ile köyden ayrılarak 23.30 sıralarında Kütahya İl’ine geldikleri doğrudan Mehmet’in evine gittikleri, vaktin geç olması nedeniyle mağdur ve sanığın da geceyi orada geçirmeye karar verdikleri aynı odada bir somyaya tanık Mehmet’in diğer somyaya da mağdur ile sanığın birlikte yattıkları, ışık söndükten sonra sanığın herhangi bir maddi ve manevi cebir kullanmaksızın cinsel organını mağdurun anüsüne sürttüğü, mağdurun ses çıkarmadığı, bir süre sonra tuvalete gideceğini söyleyerek kalkan mağdurun elbiselerini giymeden evi terkederek kendi evine gittiği, olayın emniyete duyurulması üzerine sanığın kendi evinde yakalanarak soruşturmaya başlandığı iddia, sanığın kaçamakla kabulü, tanık Mehmet’in anlatımı ve tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında yukarıda açıklanan oluşta uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın konusu bu oluşa göre olayda manevi cebir ( tehdit ) kullanıp kullanılmadığı hususudur.
Yerel mahkeme sanığın eylemini TCY.nın 416/2. maddesine uyan onbeş yaşını bitiren bir kimsenin ırz ve namusuna tehdit kullanmak suretiyle tasaddi kabul ederek yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurmuş, tehditin ( manevi cebir ) varlığını, sanık tarafından mağdura karşı yönetilmiş hayata, bedenin tamamiyetine, şeref ve haysiyete, itibara, iktisadi duruma ) ağır ve önemli bir zarar verileceğine ilişkin beyana değil de, sanıkla mağdur arasındaki usta – çırak ilişkisine dayandırmıştır.
TCY.nın 416/2. maddesindeki suçun oluşabilmesi için ırz ve namusa tasaddiyi eylemin;
a – Maddi cebirle ( cebir -şiddet )
b – Manevi cebirle ( tehdit ),
c – Akıl veya beden hastalığından yararlanarak,
d – Failin kullandığı başka bir sebepten yararlanarak,
e – Failin kullandığı hileli vasıtalarla, işlenmesi gerekir.
Olaya bakıldığında maddi cebir ( cebir – şiddet ), mağdurun akıl veya beden hastalığından, failin fiilinden başka bir sebepten ya da hileli vasıtalardan yararlanılması sözkonusu değildir.
Manevi cebire ( tehdit ) gelince ; Olay tarihinde 15 yaşını bitirmiş mağdura karşı, failin manevi cebir ( tehdit ) kullandığı da söylenemez. Mağdur rızası ile sanıkla aynı yatakta yatmış sanığın cinsel organının anüsüne sürtmesine direnmemiş ve ses de çıkarmamıştır. Aralarındaki usta – çırak ilişkisi manevi cebir olarak kabul edilemez. Bu husus TCY.nın 417. maddesinde düzenlenmiş bulunan yasal ağırlaştırıcı nedeni oluşturur. Manevi cebirden ( tehdit ) söz edebilmek için failin mağdurun hayatına, beden tamamiyetine, şeref ve haysiyetine, itibarına veya iktisadi durumuna önemli ve ağır bir zarar verileceğinin ve bu yolla mağdurun teslim olmasının sağlanması gerekir. Yani manevi cebirle mağdurun teslim olması arasında sebep – sonuç ilişkisi bulunmalıdır.
Bu itibarla olayda manevi cebir de bulunmadığından TCY.nın 416/2. maddesine uyan suç oluşmaz. Yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, sanığın tahliyesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarda açıklandığı üzere sanık vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden yerel mahkeme direnme hükmünün tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, sanığın tahliyesine, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse salıverilmesi için C. Başsavcılığı’na yazı yazılmasına, 19.6.1989 gününde 2/3’ü aşan oyçokluğuyla karar verildi.
İHTİLAFIN 5337 SAYILI YENİ CEZA KANUNUNA GÖRE ÇÖZÜMLENMESİ
· Mağdur 15 yaşındadır ve sanığın tamirhanesinde çırak olarak çalışmaktadır.
· Suçu oluşturan eylemin yapıldığı gün, sanık mağdurun ailesinde izin alarak yanında akrabasının düğününe getirmiş ve o gece aynı evde birlikte uyumak zorunda kalmışlardır.
· Mağdur rıza ile sanıkla aynı yatakta yatmıştır. Sanık cinsel organını mağdurun anüsüne sürtmesi ile birlikte direnme yada karşı çıkmaya dair bir eylemde bulunmamıştır. Bir süre sonra tuvalete gitme bahanesiyle yataktan kalkıp evden kaçmıştır.
· Eylemin zorla işlendiğine dair kabule yeterli bir kanıt bulunmamaktadır.
· Cebrin varlığının kabul edilmesi için manevi cebirle mağdurun teslim olması arasında sebep – sonuç ilişkisi bulunmalıdır.
· İş ilişkisinin nüfuzunun kullanılması tehdit olarak kabul edilemez. Bu yönde bir açıklamanın veya irade beyanının bulunması gerekir ki olayda böyle bir durum söz konusu değildir.
Mağdur suç tarihinde 15 yaşındadır. 15 yaşın dolmamış olması sebebiyle, eylem 103. maddedeki suçun basit şeklini oluşturmaktadır.15 yaş dolmamış olduğu için, her türlü cinsel davranış suç olarak kabul edilmiştir.(madde103/1/a) Tehdit,cebir,hile yada iradeyi sakatlayan her hangi bir sebebin varlığının tespiti durumunda suçun ağırlaştırılmış şekli söz konusu olacaktır.Olayda bu yönde kabule değer bir kanıt bulunmamaktadır. Burada çocuğun cinsle istismarı söz konusu olduğu için u suç şikayete tabi değildir. İlgili makamlar suçu öğrendikten itibaren resen soruşturmaya başlayacaklardır.Ayrıca burada sanık, mağdurun ailesinin kendisine olan güvenini ve işçi-çırak ilişkisinin verdiği nüfusu kötüye kullanarak hareket etmiştir. Bu cinsel istismar suçunda ağırlaştırıcı nedendir. Olayda, cinsel istismar eylemi teşebbüs aşamasında kalmıştır. Yeni kanunla eksik – tam teşebbüs ayrımı ortadan kalkmıştır. Bundan sonra yapılan eylem sonucunda meydana gelen zararın ağırlığına göre ceza tespit edilecektir. Olayda, sürtünme ile cinsel saik ortaya çıkmış ve cinsel istismar suçunun icra hareketleri başlamıştır fakat daha sonra mağdurun tuvalete gitmek bahanesiyle yataktan kalkması cinsel istismar suçunun teşebbüs aşamasında kaldığını gösterir. Burada teşebbüs durumunda göz önünde bulundurularak cezaya karar verilmesi gerekmektedir.
AVUKAT DESTEĞİ
Randevu almak için çalışma saatleri içerisinde aşağıdaki telefon aracılığı ile ulaşabilir veya aşağıdaki adrese mail atabilirsiniz.
Gizlilik
Gizlilik, bir avukatın ve hukuk büromuzun en önemli etik ilkelerinden biridir; 1136 sayılı Kanunda tanımlanan gizlilik ve ifşa etmeme ilkesini çok dikkatli ve hassas bir şekilde uygular. Ancak büromuz, müvekkillerinin bilgi, belge ve bilgilerini gizlilik ve bilgi sorumluluğu sınırları içinde gizli tutar ve hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda üçüncü kişi ve kurumlarla paylaşmaz. Bu bağlamda, ofisimiz vaka materyallerinin gizliliğini korumaya yönelik yazılı bir politika benimsemiştir.
Leave A Comment